Montreux Caz Festivali ile ‘Barıştık Mı’?

MÜJDE YAZICI ERGİN
mujdeyazici@diken.com.tr
sanat@diken.com.tr
Türkiye ve bölge coğrafyasının sunduğu geleneksel seslerle trompeti bir araya getiren, genç müzisyen Barış Demirel namı diğer ‘Barıştık Mı’, 8 Temmuz Pazartesi akşamı dünyanın önde gelen caz festivallerinden Montreux’de sahneye çıkacak.

Trompetle 10 yıl önce tanışan Barış Demirel; gitarda Efe Demiral, bas gitarda Tolga Tohumcu, davulda Tibet Akarca ve ses masasında Metin Kahyaoğlu ile İsviçre’de bir konser verecek. Barış Demirel ve müzisyen arkadaşlarını Montreux Caz Festivali öncesi dinlemek isteyenler; 6 Temmuz Cumartesi günü 26. İstanbul Caz Festivali kapsamındaki Beykoz Kundura’da gerçekleşecek konsere katılabilir. Trompet etrafında kurduğu sounduyla oluşturduğu şarkılarını yayınlamayı sürdüren Barıştık Mı ile tüm müzikal macerasını konuştuk.
Müziğe trompetle mi başlamıştın? Trompetle buluşman nasıl oldu paylaşabilir misin?
İlkokul zamanları ailemin yönlendirmesiyle gitara başladım ama üzerine fazla düşmedim. Trompetin sesini her zaman çok sevmişimdir. Eğer çalıyor olmasaydım mutlaka grubumda yer almasını isteyeceğim bir enstrüman. 10 yıl evvel trompetle tanıştım. Çalışıp kendimi geliştirmeye gayret ettim. Gerek tonunu ve tavrını taklit etmeye çalıştığım trompetçiler, gerek enstrümanım konusunda bana yardımcı olan akıl hocalarım olsun çok faydalı oldu, olmaya da devam ediyor – ve tabii ki temel, günlük egzersizler. Trompeti müziğime adapte etmek ve sonrasında müziğimde esas karaktere dönüşmesi uzun sürmedi. Bir şekilde yıllar içinde bir uzvum gibi oldu, kendimi çoğu zaman konuşmaktan daha iyi ifade ettiğime inandığım bir elçi gibi. Bazen ilişkimizde yoğun tereddüt ve kaygı halleri olsa da kendisine vakit ayırdığımda konu çözülüyor. Kısacası çaldığım zaman kendimi iyi hissediyorum.
Müziğinde üst başlık caz ama ambient, hip hop, rock etkileri de var. Trompet etrafında kurduğun bu sound’u yakalamak zaman aldı mı? Nasıl bir süreçti?
Birbirinden çok alakasız pek çok müzik türünü dinliyorum. İlham olabilecek birsürü şey çıkıyor. Yine beraber müzik yaptığım insanlardan ve projelerden de öğrendiğim, bu minvalde kendimi geliştirmemi sağlayan bir dolu şey var. Müziğimde bu unsurların yanı sıra türlerarası birçok müzisyen ve grupla albüm ve sahne çalışmalarında bulunuyorum, onların albümlerine konuk oluyorum. Bu vizyonumu genişlettiği gibi keyif de veriyor.
İkinci albümüm Fail – Play’de üç arkadaşımla beraber (Efe Demiral, Tolga Tohumcu, Tibet Akarca) 2016 yılının yazında kafa kafaya verip düzenlemesinden prodüksiyonuna her detayını birlikte düşünüp bir grup müziği ortaya çıkardık. Herkes bir yandan müziğe nasıl katkı sağlayabilirim diye düşünürken bir yandan da cebindekileri boşalttı. Ortaya çıkan sonuç ve karışım hepimizi tatmin etti. Tek başıma kurduğum bir tını değil yani. Aslında caz müziği icra ettiğimiz söylenemez ama tabii ki de bolca beslendiğimiz bir evren orası.
Dinleyicilerin çağrışım yapması tabii ki çok doğal ve müziğinde İbrahim Maalouf etkileri olduğuna ilişkin değerlendirmeler var; bu yorum hakkında ne söylersin?
Hem klasik hem caz müziğe, hem kendi topraklarının müziğine hem de enstrümanına teknik olarak hakim olan bir trompet üstadı kendisi. Trompete ilk başladığım zamanlardan beri beni çok etkilemiş bir isim oldu. Müziğini uzun süre dinledim ve etkilendim. Coğrafya olarak da yakın yerlerden besleniyoruz. Bu topraklardan ilham aldığım ve bunları müziğimde trompetle uyguladığım için benzetilmeler yapılıyor. Ama şöyle bir şey var ki bir roman düğününe de gitseniz, Ege’ye, Bergama’ya da gitseniz, ülkede yapılan (1900’lerin başı) ilk trompet kaydı olan Maraşlı Trompet Ramazan’ı ya da Ergun Şenlendirici’nin kayıtlarını da dinleseniz bu topraklarda trompet ile ne icralar yapıldığını duyabilirsiniz. Birazcık rock, caz ya da eklektik bir sound üzerine bu tatta, tavırda bir trompet eklenince ister istemez İbrahim Maalouf akla geliyor ve bu çok normal.
Roxy Müzik Günleri’nde birincilik ödülün var. Neler değiştirdi bu yarışma? Sonrasında neler oldu? Önemli isimlerin çıktığı bir yarışma Roxy Müzik Günleri.
2011 yılında, artık Roxy Müzik Günlerinin eski popülerliğini kaybettiği zamanlarda bu ödülü almıştım. Faydaları oldu. Kendi müziğimi yapıp bunu sürdürmek üzerine ilk isteğim ve inancım oluşmaya başlamıştı. 2012 yılında Bir EP kaydedildi, festivallerde çalmaya başladım. Roxy ilk dönemde ardımda bir rüzgar oldu yoksa o zamanlarda kendime bir solo proje oluşturmak aklımdan geçmiyordu.
2015’te yaptığın bir röportajda yurtdışı bağlantılı işler yapmak istediğini vurgulamışsın. Şimdi Montreux Caz Festivali’nde çalacaksın. Bu dört yıl nasıl geçti ve buraya seçilme sürecinden bahseder misin?
Konserler verdik, turneler oldu, yeni albümü hazırladık, yurtdışında Hollanda, Belçika, Almanya, Britanya gibi ülkelerde çaldık. Hepsi çok heyecan verici deneyimlerdi. Montreux Caz Festivali’nde her yıl yetenek ödülleri adı altında konserler veriliyor. Dünya çapında önemli caz festivallerinin önerileri İsviçre’deki komiteye iletiliyor. 150 gruptan 16 grup seçilmiş. Biri de biziz. Çok mutluyuz, heyecanlıyız.
Nasıl bir ekiple çalacaksınız Montroeux’da ve nasıl bir repertuvar olacak?
Gitarda Efe Demiral, bas gitarda Tolga Tohumcu, davulda Tibet Akarca ve ses masasında Metin Kahyaoğlu ile beraber performansımızı sergileyeceğiz.
İlk albümden iki parça dışında genel olarak son albüm Fail – Play’den çalacağız. Bir de yeni parça yaptık, onu da sonbaharda yayınlamayı düşünüyoruz ve Montreux’de de çalacağız. Bir saat arayla iki setle sahnede olacağız. Olabildiğince dinamiği yüksek bir repertuvar oluşturmaya çalışıyoruz.
2008’de Myspace açarak müziğini paylaşmaya başlamışsın. Şimdi çok daha farklı bir dijital paylaşım çağındayız. Son 10 yılda sence paylaşım yollarının değişmesi müzisyenleri olumlu ya da olumsuz nasıl etkiledi?
2008-2009 yıllarında evde kayıtlar yapıp, o zamanlar – amatör / profesyonel farketmeksizin – müzisyenler için veli nimet olan Myspace’ten paylaşıyordum. Ama pek eşe dosta dinletmediğim çok basit örneklerdi bunlar. Artık müzik genel olarak dijital mecralar üzerinden dinleniyor. Myspace bitti, Soundcloud’a olan ilgi azaldı ama bir albümünüz varsa ve dijital platformlar üzerinden dağıtımı yapılıyorsa bence dinleyiciye ulaşabilmeniz eskiye göre daha kolay. Tabii ki hardcopy’nin hatıra ya da koleksiyon olarak bir değeri olduğu gibi mesela özellikle sadece plak dinlemekten ve toplamaktan keyif alan bir kitle de var. Çıkardığım bütün albümler CD formatında da yayınlandı ama evimde bir CD çalar yok. Bir gün bir albümümün plak olarak yayınlanmasını tabii ki çok isterim. Olumlu ya da olumsuz bir şey söyleyemiyorum. Aynı zamanda dijital çağdayız ve her şey ona göre evrilmeye devam ediyor.
Barıştık Mı aslında bir grup ismi değil, senin mahlasın. Nasıl ortaya çıktı?
Myspace sayfamın adıydı. Roxy’e de bu lakap ile katılmıştım. Ödülden sonra bu isimle devam etmek istedim. 2015’te ilk albüm çıkacağı zaman kendi ismimi de kullanmak istedim ama Barıştık Mı’dan da vazgeçemedim. Bir yandan grup ismi gibi tınlaması da hoşuma gidiyor.