BARIŞ DEMİREL İLE SÖYLEŞİ: “MUTLULUKLAR KİŞİSEL VEDALAŞMA HİKÂYELERİM”
Barış Demirel’in trompet sololarını ilk duyduğumda, Hayao Miyazaki’nin Castle in The Sky (Gökteki Kale) filmindeki Pazu karakterinin her sabah gökyüzüne karşı trompet çaldığı sahnede hissettiğim duyguları hissetmiştim. Joe Hisaishi imzası taşıyan bu müzik, yıllar sonra Barış Demirel dinlerken yeniden harekete geçivermişti. İçinde pek çok duygu barındıran, dinleyenleri yeni hikâyelere davet eden ve çağıran bir his.
Barış Demirel, Barıştık Mı grubuyla kaydettiği T.E.A.R. (2014) ve Fail Play (2018) albümlerinden sonra pek çok çalışmaya imza attı. İlk solo albümü Mutluluklar’dan önce ise Sal Beni isimli teklisiyle dileyicileriyle yeniden merhabalaştı. Barış Demirel’le yakında çıkacak olan solo albümünü, müziğini, trompetini ve gelecek projelerini konuştuk.
Trompetinizin karakteriyle bütünleşerek müzik, ses ve nefes ürettiğinizi hissetmişimdir hep. Hemen hemen her çalışmanızı da bu duyguyla dinliyorum. Sizi trompet ve müzikle buluşturan yolculuk nasıl başladı?
Çok teşekkür ederim. Üniversitenin ilk yılı amatör bir grubumuz vardı. Bazen Peyote’de, Dogzstar’da çalardık. Grupta hep trompet de olsun isterdim fakat çalan arkadaşım yoktu; çalanın da zaten ilgisini çekmiyorduk. 2009 yılında trompet aldım, çalışmaya başladım. Üzerine gitmeye başladıkça trompet ana enstrümanım oldu. Değişmez parçam… Yaptığım müziklerde genelde asıl sözü söyleyen, müziklerin onun etrafında dönmeye başladığı odak unsur oldu. İyi ki trompetle tanıştım, hayatıma sokmasaydım büyük ihtimalle şu an müzikle uğraşmıyor olabilirdim.
Pek çok durum karşısında söz söyleyebilen müzik, sizin ürettiğiniz duyguyla yan yana geldiği zaman tam olarak hangi ifadeye karşılık geliyor?
Hani bir emoji var ya, gözü yaşlı gülümseyen surat. Aklıma o geldi.
“Mutluluklar”albümünüzde de yer alan “Sal Beni” isimli parçaya yakın zamanda Kadebostany’den de bir rework geldi. Bir araya gelişiniz ve proje üzerinde geçirdiğiniz süreçten biraz bahseder misiniz?
2019 sonuydu galiba. Barıştık Mı ile Ankara’da konserimiz vardı. Kadebostany’nin has adamı Guillaume de bir etkinlik için Ankara’daymış. Şehirde dolaşırken etkinlik ekibinden birileriyle bizim çaldığımız mekâna gelmişler. Müziği çok beğenmiş, sosyal medyada birkaç hikâye paylaşmış. Konser sonrası paylaşımı görünce sevindim tabii. Ardından teşekkür, tanışma mesajlaşmaları… Albümü kaydederken Kadebostany’e mesaj attım, “İki parçamdan birine remix yapmak ister misin?” diye. Çok güzel yorumları ile birlikte iki parça üzerinde de çalışmak istediğini söyledi. Ardından kendi düzenlemesi ve bazı eklediği enstrümanlarla ortaya bir “rework” çıktı. 16 Nisan’da yayınlanacak yeni single ardından mayıs ayında yine Kadebostany ile ortak bir çalışma yayınlayacağız.
Mutluluklar albümü isim olarak bile insana pek çok duygu çağrıştırıyor. Sanki söz konusu “mutluluklar” bir dönem yaşanmış ve bitmiş. Ya da aslında yaşanmaya devam ediyor. Düşününce arada bırakan bir his ve çok güzel. Elbette albümü dinleyince daha iyi hissedeceğiz fakat üretim sürecinde izini sürdüğünüz temel hikâye neydi?
Tam da bu anlattığın gibi bir şey. Yıllar içinde bir kenarda duran, eski ilişkilerimin sürecinde ya da sonrasında yazdığım ama ne kaydettiğim ne de birilerine çaldığım şarkılarımdan bazılarını kaydetmeye, albüme dönüştürmeye karar verdim. Hayal kırıklığı, özeleştiri, melankoli ve umut etrafında kişisel vedalaşma hikâyelerim.
Pandemiyle birlikte sahnelerden ve canlı performanslardan bir hayli uzak kaldık. Bu sürecin çalışmalarınız üzerindeki etkisinden bahseder misiniz?
Konserler iptal oldu. Hatta 2020’de Barıştık Mı ile yurtdışı festivallerinde konserlerimiz oalcaktı. Hepsi iptal tabii. Sonra evlere kapandık, maddi kaygılar da beri geldi… Solo albüme odaklandım, birçok müzisyen arkadaşımla ortak çalışmalarda da bulundum. Öyle ya da böyle 2020 benim için üretim anlamında verimli geçti.
Biraz kişisel bi soruyla devam etmek isterim. Her şey yoluna girip konserler yeniden başlayınca dinleyicilerinize çalacağınız ilk parça hangisi olurdu? Yüz yüze merhabanın ilk sesi, tüm sanat disiplinleri için merak konusu olmuştur bende.
Parça sıralamalarını genelde hem şarkı dinamiklerini hem de performans sırasındaki kondisyonumu düşünerek yapıyorum. Konserin süresine göre değişir. 🙂
Da Poet’le yaptığınız çalışmalar oldukça dikkat çekici. Temposu yüksek, duygu yoğunluğu olarak da kendine has bir atmosfer barındırıyor. Hiphop altyapılarının trompet performansına etkisi üzerine neler düşünüyorsunuz? Sonuçta trompet biraz da jazz türüyle bütünleşen bir enstrüman. Hiphop altyapılarıyla bütünleşmesi heyecan verici.
Son üç senedir Da Poet ile beraber pek çok farklı iş yaptık. Ortak yayınladığımız işler dışında kendi albümlerimiz ve farklı prodüksiyonlarda çalıştık. Hiphop kültürü ve müziği beni fazlasıyla heyecanlandıran ve çeken bir şey. Da Poet de bu konuda ülkenin en iyilerinden. Etkilendiğimiz bir sürü müzik, kültür, tavır uğraştığımız şeye yansıyor.
Bundan sonraki projelerinizden ve planlamalarınızdan bahseder misiniz?
Nisan ve mayıs aylarında gelen teklilerden sonra 4 haziranda solo albümüm Mutluluklar çıkıyor. Hiphop, elektronik müzik gibi farklı türlerde üreten müzisyen arkadaşlarımla düet çalışmalarımız oldu. Onlar da bu yıl farklı dönemlerde yayınlanacak.
Fotoğraflar Eralp Güven’e aittir.